Online Destek: On
Online danışmanlık
E-Mail Giriniz:  
Şifreniz         
  • Anasayfa
  • Haberler
  • Makale
  • Forum
  • Dosyalar
  • Yazarlar
  • İlanlar
  • Pano Yazıları
  • İletişim
  • Psikolojik Danışmanın Önlük Giymesi Uygun Olur mu?
    Evet giymesi gerekir % 19
    Hayrı giymemesi gerekir % 75
    Fikrim Yok % 7
    En Son Eklenen Fotoğraflar
    Tamamı >>
  • En Son Eklenen Videolar
    Tamamı >>
  •    
    Köşe Yazarları

    Güvercin Terbiyecisi / Muhammet TUNCA

    2013-11-21 00:21:31 - Bu haberi 302507 kişi okudu.
    Güvercin Terbiyecisi Sevgili dostlar;

     


                Şu an Mardin’de çalışıyorum. Pek çok anlamda hoşgörü timsali bu mistik kenti; bulduğum her fırsatta gezmeye çalışıyorum. Her gezişimde farklı bir his, her gezişimde farklılıklarla dolu ve daha önce görüp de ıskaladığım taraflarını keşfediyorum. Tıpkı bir insanın kendi içine doğru çıktığı bir seyahate, maceraya benziyor.


     


                Bu kentle ilgili bildiğim, en azından bildiğimi zannettiğim tek bir gerçek var. Bu Kentin; İnsanlar olarak,  bu kültürel ve tarihi hazineye karşı her ne kadar büyük bir mahvetme çabasında olursak olalım; her haliyle içinde bazı sırlar saklayan ve bu sırları teker teker ve hiç acele etmeden vücudumuzun her bir zerresine fısıldayan bir kent olduğu.


     


                 Bu gizemli kenti keşfe çıktığım günlerden birinde, bu kente yabancı birisi olarak, gözlerim dört bir yanımı tararken, basitçe ışıklandırılmış bir kapı boşluğu ve bu boşluğun açıldığı yarı karanlık bir koridor gördüm.


     


                Kapı oldukça basitti ama bildiğim ve yıllar yılı edindiğim tecrübelerim bana; gösterişsiz, olabildiğine sade olan çoğu şeyin içlerinde inanılmaz bir canlılığı, bir cümbüşü ve belki de kalbinizin derinliklerine gizlediklerinizi bile dışarı çıkarabilecek bir gücü barındırıyor olabileceğini söylüyordu.


     


                Bu kapının bir masal âlemine açılmasını, kapıdan girer girmez kendimi bir harikalar diyarında buluvermeyi çok gönülden arzu ettim.  Belki ‘olmaz olur’ diye attım kendimi içeriye. On metrelik dar koridoru bir çırpıda adımlayıp, yarı karanlık koridoru engin maviye kavuşturan çıkış yerine ulaştım. Ulaştım ulaşmasına ama kendimi hayal dünyama fazla kaptırmamdan olsa gerek, bir masal diyarında olmadığımı anlayınca biraz hayal kırıklığına uğradım.  Aslında böyle söyleyerek bu kente haksızlık etmiş olduğumu düşünüp; hayal dünyamı, şefkatli bir babanın evladını, tüm şefkatiyle azarladığı gibi azarladım ve önümde uzanan resme bakakaldım.   


     


                Burası Bir masal diyarı değildi belki ama ortaokul yıllarımda sıkça duyduğum meşhur Mezopotamya ovasının eşsiz manzarasını gözler önüne seren; benim gibi biraz garip insanların arayıp da bulamayacağı şirin, ufak bir avluydu. Üç dört basamak inilecek alçaklıktaki avluya merdivenlerden indim. O an kendimle gurur duydum ve bu anı bir film sahnesi olarak hayal ettim. “Basamakları ağır çekimde inen bir adam. Önce ayakkabıları görünür, ardından paçalarından itibaren yukarıya doğru görüntü kayar ve en nihayetinde şekilli güzel yüzü ekranda belirir – her ne kadar kendimi tarif etmemiş olsam da - Sağına soluna bakınır. Bunu yine ağır çekimde yapar. Vesaire.


     


                İşte o an kendimle gurur duydum. Öyle ki burayı ilk keşfedenin ben olduğum hissini birkaç saniyeliğine, gözlerimi kapatıp hissettim.


     


                Avlu bir kafeye aitti. … Mardin’de sıkça görülen bir Nargile Kafe’si.  Bu nezih ortamın bir çalışanı, kadim bir dostunu görmüş gibi gülümseyerek yanıma yaklaştı. Belki de benim gözleri kapalı, huşu dolu halimi kıskanmıştı. Ama yumuşak bir sesle “Buyur Abi, Hoş geldin” dedi.


                O an orada olmak, o havayı teneffüs etmek benim için kafiydi ama “Kardeş, müsadenle şu mistik ortamın biraz tadını çıkarayım” demedim. Oturmam için beni buyur ettiği yuvarlak masayı, teras misali avlunun korkuluklarına değecek şekilde yasladım. Her şeyin hazır olduğundan emin olarak sandalyemi çekip oturdum.  “Bu mistik ortamda nargile içilmez de nerede içilir” diye düşünüp, o ana kadar aklımda olmamasına karşın Türk Kahvesiyle beraber nargile istedim. Görevli arkadaş Mardin’de sıkça duyduğum karşılığıyla başını salladı.


     


     “Başım gözüm üstüne”


     


                Önümde uzanan ve sonsuzluk hissi veren ovanın tepeciklerle bezeli resmine başımı çevirdim. Hissettiğim şey “hayranlıktı”.  Nargilem geldikten sonra bir yandan nargilemi fokurdatıp bir yandan da çevrenin analizini yapmaya çalıştım. Her gördüğüme defalarca baktım. Kafamı korkuluktan sarkıtıp meraklı çocuklar gibi merakımı gidermeye çalıştım.


     


                Meşhur Mardin Taş Evleri; her yerde, olanca sarı ağırlıklı renkleriyle gülümsüyorlardı. Derken bir cami minaresi, dimdik ayakta, cesur bir muhafız gibi arkasını Mardin Kalesi’ne dayamış, tüm ihtişamıyla dimdik gökyüzüne uzanmış; derken daha aşağılarda bir kilise, haç simgeli kubbesiyle “ben de varım burada” der gibilerden bakıyordu ilgililerine.


     


                Bu kenti hoşgörü kenti yapan tüm ayrıntılar tek bir bakışınıza sığabiliyor. Bu haliyle övünüyorsunuz; bütün bu renkliliğiyle, farklılıklara kucak açışıyla, beraber oluşuyla, bütün oluşuyla ya da  olabilmesiyle ve ağzınızdan gayri ihtiyari dökülüveriyor “Allah nazardan saklasın” sözcükleri.


     


                                                                       ***


     


                Bütün bunlar aklımdan geçerken bir manzara takıldı gözüme. Beni bu dünya ile hayal dünyam arasında gelgite zorladı. Hayal mi görüyordum, yoksa gerçek mi?


     


                Bulunduğum avludan iki apartman katı kadar aşağıda bir şahsa ait başka bir avlu ve avluda onlarca güvercin. Şaşırıp kaldım. İlk kez güvercin gördüğümden değil, bu kadar çok güvercini ilk kez bir arada gördüğümden de değil. Avluda güvercinleri; -Güzel Anadolumun güzel bir tabiriyle- tıpkı bir davar-sığır çobanı gibi güden orta yaşlı adama ve adamın güvercinlerle arasında olan ilişkiye şaşırıp kaldım.


     


                Beynimin içindeki güvercin-insan ilişkisi şemam tamamen yıkıldı. Birçok insan için önemsiz bir ayrıntı, o an benim için çok önemli oluverdi. Sonuçta insanlardan korkan bir canlı bir insanla müthiş bir ahenk içinde ve bir arada olabiliyordu. Elinde değneğiyle bir adam, önünde onlarca güvercin, beraberce avluda dolanıyorlardı.


     


                “Yok, yok” dedim içimden. Bu gerçek değil diye düşündüm, arkama yaslanıp nargilemden bir nefes daha çektim. Artık gerçek dünyadaydım. Kendimi çimdiklememe gerek olmadığını biliyordum. Tek yapmam gereken tekrar eğilip aşağıdaki avluya bakmak ve boş bir avlu görmekti. Aşağıya eğilmemle beraber tüm gördüklerimin gerçekliği beni tekrar yakalayıverdi. Adam elinde değneğiyle, önünde güvercinlerle, tıpkı Osman Hamdi Bey’in ünlü ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ tablosundaki gibi avluyu dolanıyorlardı.


                İnanmamakta ısrar ettiğim böylesi bir tablonun böylesi bir hoşgörü kentinde olanaksız olamayacağını hatırlayıp keşke bir ressam olsaydım da bu tabloyu resmetseydim diye düşündüm. Tablomun Adını da ‘Güvercin Terbiyecisi’ koyar belki de tarihe geçerdim diye hayıflandım.


     


                Aslında bu adam ve güvercinleri ister istemez bize bir mesaj yolluyorlardı. “Biz, farklı özelliklerde olanlar, burada beraberce, özgürce, birbirimizi kırmadan, kavga etmeden, birbirimizden korkmadan, birbirimizi severek, birbirimize saygı duyarak yaşayabiliyoruz diyorlardı. Sessizliklerinin ardından bize bunu haykırıyorlardı. Binyıllardır paylaştığımız bu coğrafyanın, ortak geçmişimizin bizleri bir yaptığını, varlıklarıyla hissettiriyorlardı. Bize, Yunus Emre’mizin güzel sözünü anımsatıyorlardı.


     


                Yaradılanı severim, yaradandan ötürü”


     


                Evet sevgili dostlar, en azından bu tablo bana bunları, Güzel ülkemin doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle bir bütün olduğunu söylüyorlardı.


     


                “Nerden nereye geldin be kardeş” serzenişlerini duyar gibi oldum. Uzun lafın kısası sevgili dostlar             bu; kufi yazılı taş duvarlarıyla ve her zerresiyle tarih kokan, gümüşçü dükkânlarıyla bezeli kenti ve daha nice kentlerimizi, kültürlerimizi bizzat gezip görmek gerektiği kanaatindeyim. Tabi ki imkânlar elverdiği ölçüde.


     


                Belki bu sayede hoşgörü içinde birlikte, beraberce olma duygusunu kazanabiliriz. Tıpkı güvercinlerin, bir insana karşı ön yargılarını yıkmayı başardıkları gibi.


     


                Böylesi coğrafyalarda her şeyin güllük gülistanlık olmadığını kesinlikle kabul ediyorum ve zaman zaman zor durumlarda kalabiliyor;  beraberce, huzur içinde yaşanabileceği düşüncesini paylaşmayanlarla da karşılaşıyorum elbet. Ama bu durumların bizi yıldırmaması, umutsuzluğa itmemesi gerektiğini düşünüyorum. Daha önce de örnek verdiğimiz gibi: “Yaradılanı severim, yaradandan ötürü”


     


                Sevgili dostlar, hayatınız olanca hızıyla akıp giderken, yaşadığınız kenti, sokakları, evleri, insanları tekrar tekrar inceleyin. Eminim her bakışınızda farklı bir şeyler göreceksiniz. Sizden gayrı olanlara ve içinize yaptığınız tüm yolculuklarınızda başarılı olmanız umuduyla.


     


                Saygılar…



    YAZARA AİT DİĞER YAZILAR

    Muhammet TUNCA
    Kalemin Diliyle Sevgi
    2011-09-18 01:17:16 tarihin de eklenmiş ve 302291 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    Ağlama Sen Anne, Bırak Bizi Unutan Dünya Ağlasın
    2011-08-21 22:15:46 tarihin de eklenmiş ve 302670 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    İçimizdeki Deniz 2
    2011-07-14 23:08:38 tarihin de eklenmiş ve 302417 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    İçimdeki Deniz
    2011-06-10 21:00:52 tarihin de eklenmiş ve 302445 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    DELİ SUYU
    2011-04-25 21:25:51 tarihin de eklenmiş ve 302723 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    Baba boyun kaç karış?
    2011-03-16 22:40:28 tarihin de eklenmiş ve 302825 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    Mektup
    2010-12-20 23:45:39 tarihin de eklenmiş ve 302725 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    Güvercin Terbiyecisi
    2010-11-11 01:07:34 tarihin de eklenmiş ve 302508 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    Hüzün Perisi
    2010-11-11 01:06:21 tarihin de eklenmiş ve 302644 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    Hazine
    2010-11-11 01:05:07 tarihin de eklenmiş ve 302452 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    Kendini Sevebilmek
    2010-11-11 01:03:56 tarihin de eklenmiş ve 302442 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    Buzdaki Adam
    2010-11-11 00:58:59 tarihin de eklenmiş ve 302400 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    Mutlu Kalmayı Başarmak
    2010-11-11 00:58:12 tarihin de eklenmiş ve 302532 kişi tarafından okunmuştur.
    Muhammet TUNCA
    Yalıtılmış Bir Çocukluk
    2010-10-11 14:44:43 tarihin de eklenmiş ve 302630 kişi tarafından okunmuştur.

    Copyright © Turkpdr.com | 2010 | Bu sitede yer alan içerikler kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz ve yayınlanamaz    |   Bizimle Çalışmak ister misiniz?