Köşe Yazarları İçimdeki Deniz / Muhammet TUNCA
2013-11-21 00:21:31 - Bu haberi 302614 kişi okudu.
NOT: Yönetmenliğini Alejandro Amenabar’ın, başrol oyunculuğunu ise Oscar ödüllü; İspanyol aktör Javier Bardem’in üstlendiği, 2004 yapımı bir dram filmidir “İçimdeki Deniz”. Yani yazımızın başlığı bana ait değil. Avrupa sinemasının izlenesi filmlerindendir bana göre. Ama yazımızda geçen “içimdeki deniz”, anılardan hareketle benim penceremden yansıyacak sizlere. Yazımız sıkıcılıktan uzak olsun diye iki parça halinde olacak. İkilemler içinde kalan zavallı bir ruhun, duygu karmaşasının somut yansıması olacak. Yani en azından benim beklentim bu. Umarım keyifle okursunuz, saygılar… İÇİMDEKİ DENİZ BÖLÜM 1 Ah sevgili sivrisinekler ah! Var oluşunuzda muhakkak ki çok önemli bir amaç vardır ama ne olurdu, güzelim yaz gecemi mahvetmeseydiniz. Ne olurdu tek uğraşmam gereken sadece havadaki nem olsaydı. Ama “olsun” dedim içimden. Kısmi bir egeli olarak artık bunlara alışmalıydım. Yazın tadını çıkarmalıydım. Bir tanıdığımın yazlığındaydım sonuçta. Deniz elli altmış metre uzağımda; sıcacık deniz kumu; ılık yaz geceleri. Hiçbir şeyi aklıma musallat etmeden geçireceğim bir hafta. Şu an önemli olan bunlardı. Günün alacakaranlığında beni sineklerden koruyacağını umduğum çarşafı üzerimden sıyırıp yatağımda doğruldum. Yatağımdan, zorla da olsa bedenimi ayırıp ayağa kalktım. Kapıya ilerleyip kapı tokmağını yavaşça çevirip kapıyı açtım. Kimseyi uyandırmadığımdan emin olarak, ardım sıra kapattığım kapıyla beraber kapı tokmağını azat ettim. Üçüncü katı; çatı katı olan yazlığın zirvesinden, döner merdivenlerle aşağı inip, sürgülü çıkış kapısını aralayıp kendimi dışarı attım. Ardımda kalanları sivrisineklere yem etmemek için kapıyı nazikçe kapattım. Herkesin uykuda olduğu, bana ait bu yerde hükümranlığımı ilan edercesine kollarımı iki yanıma açıp gerindim. Etrafımın yapayalnız sessizliğinde, bir anlığına; dünyada kalan son insan olduğum hissine kapıldım. Derin derin içime çektiğim iki nefesle ciğerlerimi mutlu ettim. Yalnızlığım ve hükümranlığımla ilgili hayallerime de veda ettim. Minik bir dostun, sesinin geldiği salkım söğüdün dallarına doğru başımı kaldırdım. Bana, “günaydınlar” diyen şarkısına ıslık çalarak karşılık verdim. O an miskinlik yapan tek canlının insan olduğunu bir kez daha anımsayıverdim. Doğa çoktan uyanmıştı bile. Bu duruma; bizler yani insanlar için üzülsem de bizim haricimizdeki bütün evren için sevindim. Sonuçta biz her ne kadar aksine uğraşsak da yaşamın tıkır tıkır işleyen düzeni bozulmamalıydı. Tüm bu trajikomik halimize yarım ağızla gülümsedim. Kendimi özel hissettiren ve gitgide artan kuş cıvıltılarının eskortluğunda sahile doğru adımladım. . . İçinde bulunduğum anın ve ruh halimin dinginliğinin ne kadar da kıymetli olduğunun hiç farkında olmadan, . . . Yavaş adımlarla. Çok da uzak olmayan sahile ulaştığımda gün alacalığını üzerinden tamamen atmıştı bile. Zamanın, akışındaki aceleciliğe nispet yaparcasına, önümde dikey uzanan yürüyüş ve bisiklet yoluna terliklerimi bırakıp ayaklarımı, kumların ılık yumuşaklığına teslim ettim. Parmaklarımı kumlara göme göme denize ulaştım. . . Bu ne güzel manzaraydı böyle! Denizi hiç böyle görmemiştim. Gerçi günün bu vakti, hiç deniz kenarında da bulunmamıştım. Zihnimdeki anı klasöründe böylesi bir anı hiç yer etmemişti. Belki daha önce böylesi bir fırsat elime hiç geçmemişti ama yine de için için kendime kızdım. Denizin bu nadide pürüzsüzlüğüne benim az gören gözlerimle bakan hiçbir insan evladı hayran kalmaktan kendini alamazdı herhalde. . . Belki de hiç kimse benim gibi düşünmezdi. Belki de bir başkası için –böylesi bir güzellik- yavan bir gerçeklikten, sadece bir doğa olayından öteye geçemezdi ama benim için durum böyle değildi işte. Yapmacıksız, saf gerçekliğe özlem duyan birisi için el değmemişliğin bir resmiydi karşımda duran. Böylesi bir sanat eserinin bir parçası olmalıydım. Bu saflığa dokunmalıydım. Hala üzerinde durduğum kuru ve ılık kumların üzerinde çömeldim, elimi suya doğru uzattım. Uzattım ama, içime çöreklenen, an be an içimde büyüyen ve tüm vücudumu kaplayan korkuyla titredim. Uzattığım elimi hemen geri çektim. Deniz suyuyla neredeyse sıfır noktada olan ıslak kumlar bir sınır tayin ediyormuş ve ötesi benim için felaketlerin başlangıcıymış gibi bu sınırdan uzaklaşmak istedim. Birkaç adım geriledim. Ayak tabanlarımdaki sıcaklık tüm vücudumu kaplayıp da titremem dizginlenince kendime geldim. Parçası olmak için içimde büyüttüğüm tutkumun, bu berrak şaheseri bulandırmasından ve ardından duyacağım vicdan azabı yükünü kaldıramamaktan korkmuştum. Büyük bir yanlıştan dönen birisi gibi bir “ohh” çektim. Deniz, böyle güzeldi. Şu an ‘Büyük Sanatçının’ bu güzel eserine dokunmaya bile hakkım yoktu. Ona dokunamasam da izlemeye razıydım. Kendime güzel bir yer bulup dakikalarca denizi izlemeye karar verdim. Arayışlarım kısa sürdü, az ötemde duran ve denize doğru yan yatmış kayığı nasıl olup da göremediğime hayretler ettim. Kayık bu haliyle, fırtınalı bir günün ardından karaya vurmuş bir korsan gemisini andırıyordu. Kayığın sahibi, ona bir isim layık görmüştü tabi ama benim gönlüm ona ‘Öz Siyah İnci’ yi layık gördü J Vakit kaybetmeden kayığın yanına ulaştım. Kayığın denize yatık ucuna yaslandım. Artık benim için vakit bu güzelliğin tadını çıkartma vaktiydi. Bu anın hiç bitmemesini umarak, bakışlarımı önümde uzanan sonsuz ufka sabitleyip gözlerime nefis bir ziyafet çekmeye başladım… ………………………………….. “Yanılgılarla örülü bir örümcek ağında, mutsuz bir örümcek olarak yaşamayı kim ister ki!” …………………………………… YAZARA AİT DİĞER YAZILAR |
Filiz Çapar Şahin
Cengiz CENGİSİZ
Kamil DAYI
Yasemin ŞENGÖR
Mithat POLAT
2019-11-04 uye_1 2017-12-18 uye_21133 2017-11-03 uye_1 2017-04-11 uye_24471 2017-04-11 uye_24471
Ergende Problem
Davranışlar |
Copyright © Turkpdr.com | 2010 | Bu sitede yer alan içerikler kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz ve yayınlanamaz | Bizimle Çalışmak ister misiniz? |