Köşe Yazarları Gökten Yağan Pamuk /
2013-11-21 00:21:31 - Bu haberi 406853 kişi okudu.
Dram yüklüdür bazı hayatlar… Yaş yüklüdür bazı gözler… Çizgi yüklüdür bazı yüzler… Zaman törpüsü öyle sert yontar ki bazı insanları acımasızca… Ve bu insanlar o kadar çoktur ki, keşkelerle yüklüdür sözler ağızlarında…. Ama keşkeler para etmez ne kadar çok söylense de. Acısıyla ve daha da acısıyla yaşamak zorundadır gariban insancıklar. Her bir parçası bir roman konusudur hayatlarının. Altın meyvecikli film festivallerinde ödüllere boğulur eğer, bir anlatılıverse hikâyeleri. Bir Kadir vardır işte, bu hayatın tam orta yerine düşüveren. Acıklıdır hikâyesi. O bilmez hikâyesinin anlatıldığını ama bilse çok sevinir. Kadir beş yaşında bir çocuktur o zamanlar. Yabani bir çocuk değildir Kadir; kaçmaz yabancılardan. Neden mi? Bir çiftlik çocuğudur da ondan. Çok az yabancı görür Kadir. Meraklıdır; çıkmamış, çıkamamıştır çiftliğin dışına. Sanki hapistedir. Ne kötü babası vardır değil mi Kadir’in! Bir oyun parkına bile alıp götürmemiştir biricik oğlunu. Kötü müdür gerçekten Kadir’in babası? Çoğu şey, göründüğünden farklıdır. Kadir’in babası, yirmi yıldır çalıştığı çiftliğin bekçisi, ırgatıdır. Beş çocuğu vardır. Diğer dördünü de götürememiştir ki Kadir’i götürebilsin, gezdirebilsin. İstemez mi her şeyin iyisini! İster elbet, ister de gözünü yokluğa açmıştır bir kere, vasıfsızdır ve zor bela bulduğu çiftlik işini kaybetme korkusu, azaptır onun için, bunca yıl geçse de. Yükü çeken odur da; milletin efendisidir de… kime göre? Kodamanın, “cahil adam” dediği; ezmek gerektiğine; utanmasa açık açık sırtına binebileceğine inandığı bir insancıktır işte. Karın tokluğudur emeğinin karşılığı anlayacağınız. Bolluk bölgesi Ege’de pamukçudur çiftliğin sahibi. Gözü, öyle bir açtır ki yese bütün dünyayı, doymaz yine de. İki lokmacıktır esirgediği zavallı çalışanlarından. Ne pahasına? Koca bir hiç … ama… bize göre. Bir de beyimize sorsak, haklıdır kendince. Onun vicdanı müebbet yemiştir belki de… umursamaz insancıkları, ona emanet edilenleri. Kadir sevimlidir, ufacık tefeciktir ama onu bile sevmez beyimiz, ona bile acımaz. Ağabeyleri vardır Kadir’in. En büyük olanı yirmi yaşlarındadır. Çiftliğe gözlerini ilk açan odur. Okutulmama, eğitilmeme silsilesi onunla başlamıştır. Bu arada bilir misiniz pamuk nasıl toplanır?..... Dikenlidir pamuk, zıtlıklar abidesidir. Makyajlı suratlara dokunur gibi nazik davranmaz, onu tarlada ilk toplayana. Asabidir biraz. Yırtıverir insanın elini. İşte, Kadir’in ağabeyleri, babası bu izlerle yaşarlar yıllar yılı. Bir görseniz unutamazsınız o ezilmişliğin izlerini. Bir anası vardır Kadir’in; yüzü az gülen, erkeksi, robotik tepkileri olan bir ana. Sever evlatlarını, özellikle de minik Kadir’ini ama bilemez bir türlü nasıl belli edeceğini. Unutmadan ekleyelim; çiftliğin bir de ahırı vardır. Yirmi beş büyük baş hayvan kontenjanlı, içeriden ısıtmalı (ahır da ısıtılır mı demeyin!!!), bol tezek kokulu, en önemlisi de bu gariban insancıklardan çok ama çok daha değerli. Kadir’in anasının iş alanı; garibin, koku alma duyusunu kaybettiği ama hiç farkına bile varamadığı bir yerdir beyimizin müstakbel ahırı. * * * Koca şehirlerin alışveriş merkezlerinde saçıp savurduğumuz bir günlük parayı; popomuzu koyduğumuz yumuşacık koltukları; onlara, birkaç beden fazla gelebilecek olan ama bizler tarafından sonsuz tamahkârlıklarla yetersiz görülen nazik hayatlarımızı, hiç göremeden yaşar zavallılar. Üzdük mü? Sinirlendirdik mi? Kırdık mı? Ya da sıktık mı? Acıtıyor mu gerçekler? Kusuruma bakmayın ama bana her gün, diken diken batıyor tıpkı pamuk dikeni gibi… çok acıtır pamuk dikeni ve hal böyleyken düşünmeden edemiyor insan. * * * Neyse, Kadir’de kalmıştık en son. Küçük Kadir anlayamaz yaşı gereği pek çok şeyi. Mesela, neden bolluk içinde yokluk çektiklerini? Mesela, bunca çalışmanın karşılığının neden hiçlikten öteye geçemediğini? Ama bilir pamuğu Kadir. Az da olsa ekmektir, paradır pamuk. Bey bangır bangır bağırır babasına; “Hasan efendi… ne kadar çok pamuk… o kadar çok paraaa…” diye. Böyle der de yine de koklatmaz onca geleni. Hasan Efendi ise hep umutla bekler bir sonraki hasat vaktini. Kızar en büyük oğul babasına, bu sessiz kalışa ve acır anasına, acır babasına, üzülerek bakar ikisinin de yirmi küsur yaş daha yaşlı görünen yüzlerine. Kıyamaz onlara. Ne onları kurtarabilir ne de kaçıp kendisini kurtarabilir bu açmazdan. O da korkar için için, çiftliğin dışındaki garipliklerle dolu hayattan. Hasan efendi, “Haydi çocuklar, bu bembeyaz pamuk bizim her şeyimiz, ne kadar çok pamuk, o kadar ekmek bize.”diye seslenince daha da azmeder büyük oğlan… aile… Kadir ekmeği, onsuz yaşanmayacağını çok iyi bilir. Gelince karnının içinden senfonik sesler, alır soluğu anasının yanında. “Ekmek” pekala çok gereklidir de “para”yı pek bilmez Kadir. Yerden bir taş parçası alsanız ve “Bak Kadir, bu paradır.” Deseniz inanıverir muhtemelen. Yaşantısı yoktur parayla amaa Bey söylüyorsa, Baba söylüyorsa; çok büyük, çok önemli bir şeydir para denen şey, artık neyse o… Babası keyifli olduğu akşamlarda, bağdaş kurup dizine alır Kadir’i. “Benim oğlum büyüyecek, okuyacak, çok paralar kazanacak anası… bakacak bize, değil mi Kadir!”der. Okumak dile pelesenk bir kelimedir Hasan Efendi için de … o da pek bilmez aslında okumanın nasıl bir şey olduğunu ama Bey orta okuldan terk olduğuna göre ve bu kadar büyük adam olduğuna göre iyi bir şeydir okumak her hal. Baba böyle düşünür de Kadir istemez mi okumak denen şeyi, istemez mi sahip olmak, para denen şeye. İster tabi. Şimdilik ise tarlaları beyaza boyayan pamuk demek, para demek Kadir için. * Ege çocuğudur Kadir. Haliyle kış demek; birazcık soğuk demektir ve mevsim de kıştır olanca şiddetiyle. Kadir bilir kışı çünkü; ardı paranın, şey yani pamuğun gelmeye başladığı zamandır. Bu yüzden bekler Kadir kışın çabuk bitmesini. Kadir kışı az çok bilir bilmesine de “kar”ı bilmez, karın beyaz olduğunu ise hiç bilmez. O kış öyle bir kıştır ki küresel ısınma, Kadirlerin çiftliği de vurmuştur ve yaşlılar hariç, kimse böylesini görmemiştir. Herkes bilir bunu çiftlikte, bey bile rahat köşkünde hayıflanır durur. İşte böylesi bir kışın yaşandığı o günlerden birinde, hava soğuk ama sakindir her nedense. Ertesi güne bir gariplik yapacağı bellidir de, acaba ne? Kadir o gece yatar yatağına. Zanneder ki ertesi gün, bir öncekinin aynısı olacak. Erkenden uyanır; babasından gördüğü gibi gerinir yine ve gider pencerenin yanına. İşte sürpriz, şaşırır kalır. Böylesi hiç olmamıştır daha önce. Ömrü daha kısacıktır ama deneyim gerektirmez gördüklerine bir anlam verememesi. Koşup babasına haber vermek ister bu garipliği; aslında gariplik değil de müjdeyi. Babasını uyandırıp bağıra bağıra söylemek ister; kışın ortasında, pamuk tarlasının, hatta betonların bile üzerinin pamuk dolduğunu. Tam babasını uyandıracakken vaz geçer Kadir, başka bir şey yapmak ister bu sefer. Bey, pamuğa bunca değer veriyorsa eğer, ilk önce haberdar edilmek onun hakkıdır. Amaa pamuk demek; ekmek demek, para demekse eğer, avuç avuç göstermelidir bu pamuğu beye ve istemelidir parayı ondan. Şimdi ne yapmalı? Bir torba bulup, pamuğu torbaya doldurmalı ve götürmeli beye. Bulur Kadir bir torba, hem de en sağlam olanından, çıkar dışarı. Soğuktur dışarısı ama olsun. Soğuk filan önemli değildir Kadir için, hissetmez bile soğuğu çünkü; son gördüğüyle şaşkınlığının üzerine, bir şaşkınlık daha biner. Pamuk gökten ince ince düşer mi hiç? Yağmur gibi iner mi gökyüzünden? İner elbet. Neden inmesin, pamuk pamuktur. Ha yerden, ha gökten. Koşar tarlaya Kadir, bata çıka pamuğa. Torbanın sapını bir eliyle tutar, doldurur diğer eliyle buz gibi pamuğu torbaya. Ta ki küçük elleri ıslak ve kıpkırmızı olana kadar. Sırada beye haber etmek vardır. Beyden para denen şeyi almak ve götürüp vermek babasına. Kim bilir nasıl sevinir babası. “Şu para denen şey ağır olmasa bari…” diye içinden geçirir Kadir. Koşar beyin yakındaki evine. Çalar kapıyı yumruklarıyla. Boyu yetişmez çünkü kapı ziline. Vazgeçmeden yumruklar kapıyı dakikalarca. İçeriden bir gürlemedir başlar, artarak gelir dayanır kapıya kadar. Kadir hiç görmemiştir beyi bu kadar sinirli; önce biraz korkar. Sonra, iki eliyle arkasında tuttuğu pamuk torbasını gururla önüne alır. Tatlı tatlı gülümser. Bey görünce pamukları sevinecektir; siniri geçecektir; “Aferin lan Kadir” diyecektir ve belki de ilk kez okşayacaktır Kadir’i. Umutlu ve mutludur yani Kadir. Bey her zamanki gibi bağıra çağıra; “Ne var lan Kadir? Ne işin var sabahın köründe… daha kargalar ………… yemeden.” Diye çıkışınca, Kadir torbayı yavaşça açar ve büyük adam…dev gibi adam…önemli adam olan beye göstermeye çalışır. Kadir o kadar küçüktür ki beye göre –her ne kadar küçük olan başkası olsa da- bey, istemeye istemeye eğilmek zorunda kalır. Şaşkınlıktan donar ve bu sefer Kadir konuşur hem de gururla ve heyecanla: “Beyağa! Gökten yağan pamuk kaç para eder?” diye. Artık ondan sonrası bilinmez işte… acaba bey anlamış mıdır açgözlülüğünü, gaddarlığını ve yıllar yılı eze eze bellerini büktüğü garibanların yanında; çölde bir kum tanesi kadar küçük olduğunu? Anlamış mıdır hatasını ve geri kalan ömrünü; göz pınarları kuruyuncaya kadar ağlayarak mı geçirmiştir? Dövünmüş müdür yerlerde yuvarlana yuvarlana? Acaba okutmuş mudur Kadir’i, hem de en güzel okullarda… Yoksa; böyle bir durumda, böyle bir soruyla muhatap olanın, bir taş bile olsa çatlayacağı bir anda, torbadaki karların eriyip su olacağı kadar bir zaman azıcık vicdan yapıp, yürek kıpırdatıp, ardından aslına mı dönmüştür yine? “Ne parası lan…” deyip bir tokat mı sallamıştır el kadar çocuğa, bilinmez ama böyledir Kadir’in buraya kadarlık acıklı hikâyesi. Yorum sizlerin dostlar… YAZARA AİT DİĞER YAZILAR |
Filiz Çapar Şahin
Cengiz CENGİSİZ
Kamil DAYI
Yasemin ŞENGÖR
Mithat POLAT
2019-11-04 uye_1 2017-12-18 uye_21133 2017-11-03 uye_1 2017-04-11 uye_24471 2017-04-11 uye_24471
Ergende Problem
Davranışlar |
Copyright © Turkpdr.com | 2010 | Bu sitede yer alan içerikler kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz ve yayınlanamaz | Bizimle Çalışmak ister misiniz? |